top of page

MİMAR(1) – KİMDİR, NE İŞ YAPAR, NE DÜŞÜNÜR, NASIL YAŞAR?

  • mimarserkanakin
  • 22 Tem 2024
  • 9 dakikada okunur

Ülkemizdeki çirkin binaların ve kentlerin berbat halinin suçunu mimarlara atmak çok kolay bir yaklaşım.

İnsanların karşılaştıkları her mimara iç mi dış mı sorusu da garabet bir şeydir aslında. Biz mimarlar bu soruya nasıl ve ne şekilde cevap vereceğimizi hâlâ bulamadık bir türlü.

Müteahhit olmak için hiçbir eğitim ve yetkinlik gerektirmeden Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın ilgili birimine kayıt yaptırmanın yeterli olduğu gerçeği, tüm çıplaklığıyla gözümüzün önünde durmaktadır.

Bununla birlikte inşaat esnasında mimarların mesleki uygulama sorumluluğu kapsamında hizmet vermesinin engellenmesi için kamu kuruluşlarının ve özel sektörün el birliğiyle nasıl ellerinden geleni yaptıklarını da görüyoruz.

Neymiş efendim, projede hiçbir değişiklik yapmayacaklarmış. Mimara ve ürünü olan projeye o kadar saygılılar yani. Geçin efendim. Ellerinden gelse mimarı bir kaşık suda boğacaklar.  

Proje esnasında mimara yeterli süreyi, imkânı ve parayı veren bir işveren ile karşılaşan varsa beriye gelsin.

Yapı denetim firmalarında ya çok genç ve tecrübesiz ya da yaşlı ve enerjisini kaybetmiş mimar meslektaşlarımızın sadece imzaları ve yapılan yanlışlıkların sorumluluğunu taşımaları için çalıştırılmaları başlı başına bir yazı konusudur.

Arsa yeni alınmıştır, para yoktur. Mülk yeni kiralanmıştır, para yoktur. Kurum karar almak için çok gecikmiştir, süre yoktur. Kira sözleşmesinde tamirat süresi ilave edilmemiştir, süre yoktur. Bahaneler bitmez.

Uygulama esnasında raftan ya da dosyasından projeleri çıkartıp bakanını hiç gördünüz mü peki. Ortada bir kalıp planı dolaşır ama teknik şartname gereği hazırlatılan ve mimara santim santim çizdirilen paftalar, hazırlatılan renkli paftalar, daha önce belirlenmiş malzeme, renk, örnek, detay ve benzeri kararların hiçbirine bakılmaz.

Ondan sonra bu binalar kötü. Mimarlar kötü çizmiş. Ne olacak bu binaların hali?

Bir de bina bitince o mimardan iskân belgesine imza atması istenir.

Hani inşaat esnasında şantiyeye girmesi engellenen, yetkisini, hakkını ve sorumluluğunu taşıması, kullanması ve alması engellenen mimardan.

Sözleşme yapmadan, kaparo vermeden, sen bize bir şeyler çiz de görelim konularına hiç girmiyorum daha.

Çünkü en başta mimara sorulan soru şudur. Belediyede adamın var mı? Bizim projeyi ne kadar sürede onaylatırsın? Yapı denetimcin var mı tanıdık? Hani biz inşaat yaparken bizim kaçakları çok görmeyecek birileri.

Bir de Mimarlar Odası var. Çoğu meslektaşıyla kavgalı. Çoğu işlerinin meslekle hiç alakası olmayan. Sadece sekter siyaset yapan. Her şeye itiraz eden ama bir tane kuleye itiraz etmeyi unutan. Onlardan gelen mektuplara uysak eylem yapmaktan mimarlık yapamayacağımız bir Mimarlar Odası.

Kapalı bir kutu gibi davranan. Dıştan baktığınızda sanki gayrı resmi bir örgüt havasında. Bizden aldıkları aidatlarla bizim tasvip etmediğimiz kararları alan ve eylem davetiyeleri çıkaran bir Mimarlar Odası.

Kazananın hep kazandığı, kazanmayanın hiçbir şekilde temsil edilmediği ve bir türlü iktidardan inmediği sözde demokrat bir Mimarlar Odası.

Ha bir de meslek hayatımız boyunca çoğu kere mevcut yönetime karşı seçim mücadelesi verdiğimiz ve bu mücadelemiz esnasında hiçbir şekilde desteklenmediğimiz bizim bahçe var.

Sonra da her karşılaştığımız ya da konusunun açıldığı ortamda o odaya karşı başarılı olamadığımız için bir şekilde suçlandığımız ve sonuçta mesleğimizi o oda temsil ediyor göründüğü için toptan suçlanan bir mimarlık mesleği.

Mimarlık meslek kanununun 1938 yılında, Mimarlar Odası kanununun da 1954 yılında çıktığını, mimar meslektaşlarımızın çoğunun bu kanunları bir kez bile okumadığını ifade edelim bu arada.

Devletimizi yöneten sayın yöneticilerimiz

Parlamentodaki çok az mimar vekillerimiz

Bakanlıklardaki İlgili bürokratlar

Şehirleri yöneten belediye başkanları

Başkan yardımcıları

İmar müdürleri

Ruhsat bürolarındaki mimar meslektaşlarımız

Mimarlar Odasındaki mimarlar

Mimarlık mesleğini ilgilendiren STK’lar ve üyeleri

Mimarlık fakültelerindeki hocalarımız

Mesleğini yapan ve yapmayan tüm mimarlar

Mimarlık öğrencileri

Konu ile ilgisi olan tüm taraflar

El birliğiyle yeni bir mimarlık kanunu yapmalıyız.

Bu kadar çok binanın ve inşaatın yapıldığı bir sırada;

Mimarları yok saymak

Saygı göstermemek

İtibar etmemek

Hürmet etmemek

Ve benzeri tavırlar hepimize kaybettirir.

Bu uzun girişten sonra kavrama dönersek.

Mimar; İmar eden kişi demektir, yani yeryüzünü güzelleştiren kişi. Allah’ın yeryüzüne halife olarak indirdiği Âdem’in ve onun soyundan gelenlerin yaptığı ve yapması gereken en kadim işlerden biridir mimarlık ve imar faaliyetleri. O yüzden olumlu ve hayırlı olan bir işin yapanı olarak “bu işin mimarı” deyimi kullanılır.

Genel olarak güzelleştirme eyleminin bir bina, yapı ya da yapılar bütünü olarak taçlandığı işe de mimarlık deriz. Böylece mimari, tüm güzel sanatların bir binada mücessem hale geldiği, içine girilen, barınılan, korunulan, seyredilen, yaşanılan bir mekânın oluşturulma eylemidir.

Bir binanın inşa edilme niyetinden başlayarak; arsası, yapım şekli, taşıyıcı sistemi, kullanılan malzemesi, fonksiyonu, plan şeması, yüksekliği, eni ve boyu, kat adedi, üslubu, süslemeleri, yönetim şekli, kullanılan renkler, iç tefrişatı, bahçesi, bahçe dış duvarları ve benzeri şeyler bize karşı bir duruş sergiler. Biz de tüm bu bilgilerden o binayla ilgili pek çok mesaj çıkarırız. O binanın ait olduğu kültür ve medeniyete dair, yaptıranın tavrına dair, milletinin yaşam şekline dair, mimarının tarzına ve gücüne dair.

İnsanlık tarihi boyunca Mimar ve mimarlık mesleği sürekli evirilmiş, ait olduğu kültür havzasına bağlı olarak dönem dönem çok önemli bir konum arz etmiş, dönem dönem de toplum ve yöneticiler nezdinde itibarı azalmış, yetkisi ve etkisi kırılmış bir hale düşmüştür.

Bununla birlikte ne olursa olsun mimarlık mesleği, doğası gereği her zaman güç, iktidar, para, zenginlik, sanat, gösteriş ve benzeri eylemlerin yanında ve içinde olmuştur. Çünkü mimarlık, yukarıda saydığımız kavramların dışa yansıtılmasında ve kendini göstermede en güçlü, en etkin araçlardan biridir.

Bu sebeple Mimarlar özel adamlardır.

Adamlıktan kastettiğim, tavırdır, duruştur.

Cinsiyetçi ayırım yapmıyorum bu bilinsin.

Yani bilim insanı değil bilim adamı gibi düşünün.

Bir kere yeryüzünü güzelleştirme fiilinin öznesi yani failidirler.

Bu açıdan baktığımızda Âdem AS’ın mesleğini icra etmektedirler.

Ayrıca mimarlar bakmayı ve görmeyi iyi bilirler.

Mimar olabilmek için aldıkları eğitimden dolayı, sorunları tespit etmeyi ve onları çözmek için nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini iyi bilirler.

Adeta tasarım yaparlar hayatları boyunca.

Bir arsa,

Mülk sahibi,         

İmar durumu,

Bütçe,

En sonunda ortaya bir bina çıkar.

Önce proje olarak,

Sonra bina ayağa kalkar.

Bu süreç sürekli tekrarlandığı için mimarlar hızlı öğrenir bir de.

Hatalarından ders çıkarmayı çabuk kavrarlar.

Tıpkı projenin tasarım aşamasında ilerlemesi gibi.

Mesela bir proje hiç yalan söylemez.

Aksine iki şey söyler:

“Hiç çalışılmadım” ya da

“Çok çalışıldım.”

Mimarlar bu yüzden proje gibidirler.

Hiç yalan söyleyemezler.

Söyleseler de hemen anlaşılır zaten.

İyi bir proje iyi bir mimarın elinden çıkar bir de.

Ayrıca iyi süreçler, iyi projeler ortaya çıkarır.

İyi süreçler zordur ama.

Bu hayatta herkes iyi şeylerden istemez çünkü.

Ya da iyiliği sadece kendine istediği için ortaya çıkan ürün sadece kendisine iyi olur.

Başkalarına kötü.

İşte iyi mimarlar, mesleklerinin barındırdığı anlam doğrultusunda süreçlerin sonunda işin iyiliğe mi kötülüğe mi varacağını baştan kestirir.

Süreci ona göre yönetir.

Ya da baştan reddeder teklifi.

Rantiyeci bir tavrı,

İmar artışını,

Bir arsaya en fazla inşaat alanı çıkartabilecek mimarın iyi bir mimar olmadığı gerçeğini bildiği için o potaya hiç girmez mesela.

Ya da bir projenin ilgili kamu kuruluşunda tanıdığı olup olmadığı sorgulanarak hızlı ve kolayca onaylatabileceği sorusuna en doğru karşılığı verir ve dik duruşunu gerçekleştirir.

Nasıl mimaride yerellik ve coğrafi farklar ile çeşitlilik varsa mimarlar da öyledir.

Çeşit çeşit mimar vardır.

Sanatçı tipli

İşadamı tipli

Politikacı ve bürokrat tipli.

Çok zengin olanı da vardır, hiç para kazanamayanı da.

Bu arada mimarlık çok para kazanma mesleği de değildir.

Nasıl olurlarsa olsunlar, ne şekilde yaşarlarsa yaşasınlar iyi bir mimarı hemen fark edersiniz ama.

Ortalamanın dışında bir tavırları olur her zaman.

İyi yemekten anlayanını mı istersiniz yoksa iyi müzikten mi?

Bazısı ressamdır, bazısı müzisyen.

Yağlı boya tablo yapanı da vardır, kanun çalanı ya da ney üfleyeni de.

Bu coğrafyadaki mimarlar şanssızdır ama.

Batılı manada artist muamelesi görmezler çünkü.

Bu 700 yıldır böyledir bu topraklarda.

Sürekli kendilerini ispat etme yükümlülükleri vardır.

Yeterli fırsat verilmediği halde.

En iyi benna ya da dülgerden mimar olur çünkü.

1840’lara kadar işleri tasarım yapmak, keşif özeti çıkarmak ve bina emini nezaretinde bina yapmak olan mimarlar münakasa sistemi gelip yerlerini müteahhitlere bırakınca işleri iyice zora girmiş ve oluşan mesleki alan boşluğu bir türlü doldurulamamıştır.

Eline keser alan önce kalfa sonra müteahhit olmuştur bu ülkede.

Daha sonraları kebapçılar vb. paralı birçok meslek sahibi inşaat işine soyunmuştur çünkü.

Doktorlar ve avukatlar bu gruba dâhildir.

Meslekleri, yaptıkları görevler, kültür alanındaki konumları bir boşlukta kalmıştır yaklaşık 200 yıldır.

Ancak ülkemizde 28 Haziran 1938 tarihinde çıkan 3458 sayılı Mühendislik ve mimarlık hakkında kanun ile mimarlık mesleği icra edilmeye çalışılmaktadır. Buna ilaveten 27 Ocak 1954 tarihinde çıkan 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği kanunu ile de mimarların süreç içindeki yetki, hak ve sorumluluklarını düzenleyen, bu kapsamda meslek birliklerini oluşturan kanun çıkmıştır.

Uzun batılılaşma süreci sonucunda 20. Yüzyılın başında Cumhuriyet kurulmuş, ilk yıllardaki kültür ve bakış açısıyla belli kanunlar çıkarılmış ancak ülkemizin geçirdiği siyasi, sosyolojik, demografik, teknolojik vb. evreler sonucunda söz konusu kanunlar yetersiz kalmıştır.

Ayrıca ülkemizin geçirdiği köyden kente göç olgusu, gecekondulaşma, belediyelerin hatalı uygulamaları vb. süreç sonucunda, kat karşılığı inşaat yöntemi, kaçak yapılaşma, imar afları, meslek odalarının genel sağ iktidarlara karşı verdiği anlamsız, her şeyi reddeden ve her şeye muhalefet eden sekter tavrı ortadadır.

Bununla birlikte toplumumuzun şark kurnazlığından kaynaklanan hızlı düşünme, hızlı karar alma ve hızlı inşa edebilme yöntemiyle birleşmiş ve toplum nezdinde genelde teknik adam olarak mühendislerin, özelde mimarların itibar ve güç kaybetmesine sebep olmuştur.

Bu itibar kaybı sonucunda mimarlar yeterli mücadeleyi veremedikleri için de eksilen, gelenek, itibar ve disiplin yaklaşımından dolayı, yetki, hak ve sorumluluk alanlarının çok karmaşık hale geldiği bir durum ortaya çıkmıştır.

Bu durum sonucunda, mimari projelerin hazırlanması ve projelerin uygulanması esnasında; mimar, müteahhit, belediye, diğer kamu kurumları, mühendisler vb. konuya dahil olması gereken tüm taraflar arasında belirsizlik, tanımsızlık, yetki karmaşası gibi sıkıntılar oluşmuş ve halen de devam etmektedir.

Söz konusu sıkıntılar, genel şehirleşme politikalarına, inşaat kalitesine, ekonomik faaliyetlere, zaman yönetimine, adalete vb. şeylere zarar vermektedir. Bu zararın sonucunda en önemlisi insanlar arasında kul hakkı oluşturmakta ve şehirlerimizi içinden çıkılmaz sorunlar yumağı haline getirmektedir.

Ülkemiz insanının uyanıklığını ve konuştuğu dil Türkçe’nin kurnaz insanların kendini ifade etmede ne kadar mahir olduğunu herkes bilir.

Aynı şekilde hızlı inşa edebilme, çok çabuk kaynaşabilme ve ortama adapte olma özelliğimiz de diğer milletler ortalamasının üzerindedir.

Bununla birlikte herhangi bir kavramı, bilgiyi, geleneği de çok hızlı bir şekilde öğrenme, uygulama, kavrama ya da tam tersi o kavramı bozma, tahrip etme ya da anlamından başka bir şekilde kullanma özelliğimiz de herkesin malumudur.

Bu bağlamda eli herhangi bir inşaat malzemesine bulaşan biri de hemen müteahhit ya da mimar olarak adlandırılmak için ortalıkta dolaşmaya başlar. Parası bol bir kebapçı, kuyumcu ya da araba galerisi sahibi biri, daha fazla para kazanmak için girdiği inşaat sektöründe, bitirdiği ilk blok sonrası “ben bu işi öğrendim” havalarına çok çabuk giriverir.

Oysa siz yemeği çok sevdiği için kebapçı dükkânı açanı pek görmezsiniz. Ayrıca eğer açtıysa çoğunlukla o dükkân ya batmıştır ya da diplerde sürünmektedir. Ta ki sahibi o işi öğrenene kadar.

Ayrıca yaptığı ameliyatlardan çok para kazanmış bir doktor ya da özel muayenehanesinden çok para kazanmış bir hekim de eğer inşaat sektöründe başarılı olduğunu düşünüyorsa ve siz de öyle görüyorsanız bilin ki; çok cimri ve ketum olup tüm riskleri toplumun en alt gelir ve kültür grubunu oluşturan bilumum, kalfa, işçi, boyacı, sıvacı, demirci, çatıcı ve benzeri insanların üzerine yıktığı ve onlarla ölümüne pazarlık yaptığı için başarılı bir müteahhit olmaktadır.

Tekrar söylüyorum. Burada doktor yerine, öğretmen, imam, fırıncı, mağazacı ve aklınıza getirdiğiniz bilumum mesleği düşünebilirsiniz.

Peki, siz bitmiş inşaatların işçiliklerini yapan ustalarla hiç konuştunuz mu?

Bakalım paralarını hakkınca alabilmişler mi?

Hakedişleri vaktinde ödenmiş mi?

O işi yaptıkları için mutlu ve mesut bir şekilde evlerine gitmişler mi?

İstisna örnekler dışında sektörün içinde işçi olarak başlayıp müteahhitliğe soyunmuş kaç kişi tanırsınız?

Ne hikmettir ki kimse çok para kazanacağını düşünerek, bilmediği, eğitimini almadığı, yetkin olmadığı, çıraklığını yapmadığı bir mesleği yapmayı aklından bile geçirmezken “inşaatçılık” diye adlandırılan meslek herkesin gözünde ayrı bir yerdedir.

Tabi burada “inşaatçılık” denince akla sadece “çok para” kazanmaktan başka bir şey gelmemektedir.

Bir avukat düşünün. Hele adliyede. Üstünde cüppesi, elinde çantası ile koridorlarda dolaşıyor. Bir de aldığı davaları olabildiğince başarılı şekilde yürütüyorsa ondan itibarlısı olmaz.

Aynı şekilde bir hastane koridorunda ya da acilde önlük giymiş herhangi birini düşünün. Yaşı, cinsiyeti, önlüğünün rengi fark etmez. Önlüklü olması ona hürmet edilmesi için yeterlidir. Çünkü bir hastanız vardır. O hastayı da iyi edecek tek kişi odur. Aman doktor, canım doktor ne olur hastamı iyileştir.

Yani insanlar doktorlar ya da avukatlarla aciz olduklarında muhatap olurlar. Bu da onların konuya bakışını ve o meslek erbabına tavrını etkiler.

Mimarlar için durum nedir peki?

Mimarların cübbesi ya da önlüğü yok. Şantiyede bareti artık herkes takıyor. Kalemlerinin boyu kısa etkisi de az. Şöyle Koca Mimar Sinan gibi ellerinde asaları da yok. Ya da başlarında koca bir kavuk. Zaten projeler de Autocad’de çiziliyor artık. Meraklı herkesin de bildiği bir program zaten. Ayrıca ortalıkta birbirinden kopya binalar rağbet görmekte.

Mimar olmak için üniversitelerde çok puan da lazım değil.

Okulu bitirmek için öyle kendinizi çok yormanıza da gerek yok. Nasıl olsa %50 burs ile öyle ya da böyle bölüme girdiğinizde bir şekilde okulu bitiriyorsunuz.

Diplomalarda unvan da yazmıyor zaten. Sadece falanca okulun mimarlık bölümünü bitirmiştir diyor o kadar.

Genel kanı da şu zaten okullarda; “piyasada öğrenir”.

Size şöyle bir soru sorayım. Piyasada öğrenir diyerek mezun edilen bir pilotun bir uçağı düşürmek için kaç hakkı olabilir sizce?

Ayrıca gelişen ve değişen mevzuata direnen mimarlar var bir de. Fatura kesmekten imtina eden, kendini geçen ve daha çok para kazanan meslektaşına kötü gözle bakan mimarlar.

Görmediği mesleki geleneği oluşturmayan ve geleceğe devretmeyen mimarlar var bir de.

Ya da gemisini yürüten kaptan misali bir şekilde öne geçmiş ve geride kalanlarla hiç ilgilenmeyen, şımarık, bananeci, yaptığı butik işlerle toplumsal hiçbir yaraya merhem olmayan mimarlar.

Bu yüzden mimarlar için yukarıda anlattığım süreçlerde iyi yerlerde bulunmayan bir meslektaşımla karşılaşırsanız şaşırmayın.

Arayıştadır, mücadele ediyordur.

Kaybolan gelenek, itibar ve disiplini arıyordur.

Mesleki hak, yetki ve sorumluluklarının farkında değildir.

Belki de pes etmiştir.

Meslek odaları meselemiz var bir de. Her şeye itiraz eden. Yaptıkları eylem çağrılarına cevap versek mesleğimizi yapacağımız vakit bulmayacağımız bir oda.

Bu durumu fırsat bilen siyasetçiler var bir de. Sadece mimarlar odası varmış gibi. Onların tavrı yüzünden tüm mesleği ayaklar altına alan bir siyaset yaklaşımı.

Kamudaki mimarlar ve mühendislerin tavrı ise yürek yakıyor. Oturur ağlarsınız uğradığınız hakarete. Çizdiğiniz projenin kapak sayfasında size bir imza için bile yer bırakmamışlar. İmar müdürlüklerinde müellif mimarlara yaptıkları tavır, esir askerlere ya da hapisteki mahkûmlara yapılmaz. Onay için verdiğiniz proje, evrak kayıtta, arşivde, müdürlükler ve kurumlar arasında öksüz çocuk gibi dolaşır durur. Onaylanmış bir projeyi elinize aldığınızda ana evlat kavuşması yaşarsınız adeta. Bitmeyen bir mahkûmiyet ya da askerdeki şafak gibidir geçen günler. Arada kaç kira, maaş, stopaj, vergi ödemişsinizdir bu arada.

Tabii bu arada sizin müteahhit gözünde ne itibarınız kalmıştır ne de sözünüzün güvenilirliği. Şimdi başlasın müelliflik meselesi, paranızın kalanını nasıl alacağınız, inşaat esnasındaki durumunuz.

En son iskân esnasında imzanızı isterler o kadar. Zaten projede hiç değişiklik de yapmamışlardır. Yaptılarsa da ufak şeylerdir canım.

Tüm bu durumları anlattığınız, eğitmeye, öğretmeye ve güçlü kılmaya çalıştığınız öğrenci ya da genç mimarlar ise konunun yakınından ya da uzağından bile geçmezler. Onlar render bilirler. Sketchup kullanırlar. Hele hepsi autocad kurdudur. Her şeyi Google bilir onlar için. Sizin onları sokmaya çalıştığınız disiplin umurlarında olmaz.

Şimdi tüm bunları gören uyanık millet müteahhitlik yaparken mimara niçin itibar göstersin ki.

Nasıl olsa eli betona, demire, tuğlaya değmiştir ve tılsımlanmıştır artık.

Sahi siz inşaat yapmak isteyen kaç mimar tanıdınız?

Nerde kaldı “Gelenek, İtibar, Disiplin


 
 
 

Commentaires


(0212) 532 30 39

©2022 by Mimar Serkan Akın

bottom of page